FETÖ’nün yaydığı dehşetli fitnelerden biri de “hoşgörü” idi. Evet dinimizde hoşgörü var. Ancak sınırı Kur’an ve hadisle çizilmiş. Allah’ın (c.c.) ve Resûlullahın (a.s.m.) hoş gördüğünü hoş göreceksin, hoş görmediğini hoş görmeyeceksin. Hele günahların, hatta mekruhların zerresini dahi hoş görmeyeceksin. Günahları, bid’aları, dalâletleri, hoş görmek dinde sapıklıktır. Allah muhafaza insanı iman dairesinden çıkarmaya kadar götürür.
Yıllar önceydi, bir sohbette, takva ile ilgili ayet-i kerimelerin tefsirlerini okumuş, gençleri takvalı olmaya, haramlardan kaçınmaya davet etmiş, namazlarını mutlaka kılmaları gerektiğini söylemiş ve ölüm sonrası hayatı nazara vererek, bütün günahların hesabını vereceğimizi hatırlatmıştım. FETÖ’nün o meşhur “hoşgörü” zehrini almışlardan biri, “Hocam, burada gençler var, onları ürkütmesek, hoşgörülü olsak, olmaz mı?” dedi. Ben de, “Ben ayet-i kerimeleri okuyorum. Rabbim böyle buyuruyor. İşte ben bırakıyorum, buyur sen yumuşak yumuşak anlat!” dedim. Oradakiler, ısrarla sohbeti tamamlamamı istediler, tamamladık.
Günahları, bid’aları, hurafeleri, mekruhları hoş göre göre, tuhaf bir hale geldik. Eskiden anneler, yavrularını sabah namazına kaldırırlardı. Şimdi bunu yapan, nadir. “Aman yavrum uyanmasın, uykusunu alsın!” deniliyor.
Rüşvet, haksız kazanç, bin türlü kılığa girmiş vaziyette. Asr-ı Saadet’e bakıyoruz, Efendimiz (a.s.m.) ganimet malından bir yuları, bir iğneyi alanın cehennemlik olduğunu beyan buyuruyor. Zekât memurunun; “Şunlar hazinenin, şunlar da bana hediye verildi!” demesi karşısında Peygamber Efendimiz (a.s.m.) müthiş öfkelenerek bir hutbe irat ediyor ve o memurun hediye alamayacağını söylüyor.
İslâm toplumunda haramlar son derece yaygınlaşmış vaziyette: İçki, kumar, zina, faiz, lûtilik, rüşvet, göz zinası, tesettürsüzlük, haremlik-selamlığa riayetsizlik, namazın ihmali, zekâtın yerli yerince verilmemesi, Allah’ın hükümlerinin uygulanmaması… Ekberü’lkebâir günahlardan, büyük günahlara kadar günahın her türlüsü alenen işlenir olmuş. Küçük günahları ve mekruhları saymaya kalksak, yüzümüzü yerden kaldıramayız. Sözün özü, perişan haldeyiz.
Sözü tesir edecek; Diyanet camiasının, medrese camiasının, icazetli âlimlerin, hocaların, seslerinin çıktığı kadar haykırmalarını bekliyorum: “Ey Müslümanlar! Ey gençler! Ey zenginler! Ey idareciler! Ey memurlar! Ey işçiler! Ey hanımlar! Ölüm var, ha! Cehennem var, ha!” diye…
Evet, ölüm var. Ölümden sonra başlayacak ebedî hayat var. Haşir meydanında hesap var. Mizan var. Sırat köprüsü var. Hesabını veremeyenler için cehennem var. Evet, mümin olanlar da işledikleri günahların hesabını verecek. Mümin olanlardan cehennemde bir müddet kalanlar da olacak. Allah muhafaza, o cehennem hapishanesinde bir saniyecik kalmak bile dehşetli bir azaptır. Bakınız dünya şampiyonu boksör Muhammed Ali ne diyor:
“Ben sigara içmem, fakat yanımda her zaman kibrit paketi taşırım. Ve ne zaman bir günah işlemeye kalksam, bir kibriti yakarım, elimi o ateşle ısıtırım. Kendime derim ki: Ali sen bu ateşe dayanamıyorsun, söyle bana cehennem ateşine nasıl dayanacaksın?”
Bilhassa idarecilerle haşir neşir olan, onlarla görüşme şansını yakalayan hocaların, kanaat önderlerinin vebali büyük. İdarecilere ölümü, âhireti, hesap vermeyi ve cehennemin varlığını hatırlatmaları, onları takva yoluna davet etmeleri gerek.
Annelerin-babaların vebali büyük. Çocuklarına takva yolunu, peygamber yolunu telkin etmeleri gerek. Peygamber Efendimizin (a.s.m.) çocukların yedi yaşında namaza başlamaları gerektiğini, on yaşına gelip de kılmazlarsa hafifçe dövülebilecekleri telkinini unutmamak lazım. İnsan ciğerparelerinin parmağına dikenin batmasına razı gelmiyor. Ancak işte temel gerçek şu: Ölüm var, âhiret hayatı var, bu kâinatın sahibi olan Allah-u Azimüşşan’ın kânunlarını, emirlerini çiğneyenler için azap yurdu olan cehennem var. Bediüzzaman Hazretlerinin şu sözü kulağımıza küpe olmalı; “Lâubalîler ruhsatlarla okşanılmaz; azimetlerle, şiddetle ikaz edilir.”
Gençlere, “namazı ilerde kılarsın!” denilmez. Sünnetleri dâhil, adap ve erkânı dâhil, namazları mükemmelen kılmaları telkin edilir. Yaşlılara, hastalara ise dinin bütün ruhsat ciheti, bütün kolaylıkları telkin edilir. Ölçü budur.