USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Ölümüne Sevgi

04-02-2019

Ülkemizdeki bir asrı geçen Batı sevgisi, Avrupa aşkı, Avrupa sevdası bir tuhaf. Bu yüz yıllık sevdaya, “ölümüne sevgi” de denilebilir. Bu sevgi ilk başlarda Jön Türklerde başladı. Bu melankolik bir sevgi idi. Daha sonra bu sevgi resmîyet kazandı. Yani resmî yollarla “kur” yapıldı. Ancak Avrupalı, güzel, melankolik âşığa hiç yüz vermedi. Bizimkiler ne yaptıysa nâfile… Bu kara sevdânın üzerinden bir asır geçti. Avrupalı güzel, “acûze-i şemtâ”, yani “huysuz, çirkin, yaşlı, cadı karı” oldu. Ancak bizim âşıkta bir değişiklik yok!

Bu Batı sevdası uğruna neler fedâ edilmedi ki: Bin yıllık medeniyetimizin neredeyse bütün değerleri bu sevda uğruna fedâ edildi. Sosyal hayattan kılık-kıyafete varıncaya kadar ne varsa Avrupalılaştırıldı. Bütün kanunlar Avrupa’dan alındı. Ancak ne yapılsa nafile idi. “Fazla naz âşık usandırır” derler. Bizim âşık yüz yıllık nazdan da usanmadı. “Canın Cehenneme cadaloz karı!”, yani Tevfik Fikret’in tâbiriyle “Acuze-i şemta” demedi. Ya da “Sis” şiirindeki gibi; “Örtün ve müebbed uyu, ey fâcire-i dehr!” demedi. “Mende Mecnundan füzûn âşıklık istidadı var. Âşık-ı sâdık menem. Mecnun’un ancak adı var!” dedi.

 

Bizim âşık, Avrupalı güzele, mihr-i muaccel ve mihr-i müeccel olarak ne istediyse vermeye hazır olduğunu gösterdi. Sayfa üstüne sayfa, fasıl üstüne fasıl açtı. Peş peşe uyum yasaları çıkardı.

Âşık Veysel’in “toprak sevdasına” dâir yazdığı, “Benim sâdık yârim kara topraktır” diye nefis bir şiiri var. Bu şiirin bazı mısralarını tersinden okuyup Avrupa’nın bizim için yaptıklarına uyarlayabiliriz. Bakınız Âşık Veysel ne diyor:

“Karnın yardım kazmayınan belinen /Yüzün yırttım tırnağınan elinen / Yine beni karşıladı gülünen / Benim sâdık yârim kara topraktır.

“İşkence yaptıkça bana gülerdi / Bunda yalan yoktur herkes de gördü / Bir çekirdek verdim dört bostan verdi / Benim sadık yârim kara topraktır”

Bizim âşık da tıpkı toprak gibi, Avrupa, bağrımızı yardıkça, tırnakla, elle yüzümüzü yırttıkça Avrupa’nın yüzüne güldü. Avrupa işkence yaptı, yine güldü.

Avrupa, “Seni Avrupa Birliği’ne almıyorum!” demenin gâvurcasını defalarca söyledi. Bizim âşık duymazlıktan, anlamazlıktan geldi. “Ey nazlı güzel, gurbanın olam! Söyle bana ne istersen yerine getireyim!” dedi. Gümrük Birliği anlaşmasını imzalayarak Avrupalı güzele nâmütenâhi imkânlar sağladı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile ilgili sözleşmeleri imzalayarak, yargıda sorgulama hakkını verdi. On bine yakın kanun çıkararak, hemen her sahada Avrupa lehine tanzimat yaptı.

Bu arada ülkemizde boşanmalar yüzde 500 arttı. Zira bilhassa aile ile ilgili çıkarılan kanunlar, kararnameler bizim bünyemize uymuyordu. Yabancılara mülk edinme hakkı getirildi. Bu hakkın sınırları alabildiğine genişletildi. Bundan da en çok Avrupalılar istifade etti. Avrupa, ülkemizdeki pek çok tesisi, kuruluşu, bankayı satın aldı.

Yolun bu kısmında, yani neredeyse yüz yıllık bir aşk tarihçesinin bu kısmında, artık bu sevdanın sorgulanması lazım. Bu sevda, bu karşılıksız aşk ne vakte kadar ve nereye kadar devam edecek? Merhum Mehmed Âkif Avrupa’yı, “tek dişi kalmış canavar”a benzetmişti. Pek çok edib Avrupa için, “Mimsiz medeniyet” diyordu. Osmanlıca yazılışındaki “mim” kaldırıldığında geriye “deniyyet” kalmaktaydı. Yani “alçaklık” ya da Tevfik Fikret’in tâbiriyle; “ey fâcire-i dehr”, yani çok af edersiniz, günümüz Türkçesiyle “dünyanın koca kahpesi!”

Bu sevda, dedelerimizi yordu, babalarımızı yordu, bizi yordu. Jön Türklerin meftûn olduğu güzel, “Acûze-i şemta” haline geldi. Yani bir kokana oldu. İşin gerçeği, bu sevda, “ölümüne sevda” haline geldi. Soru şu: Avrupa sevdası uğruna ölmeye değer mi?

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?