Osmanlı İmparatorluğu ÇÖKÜYORDU …
Bu ÇÖKÜŞE paralel olarak Devlet memurlarının ZENGİNLEŞMESİ başladı. Bu da, BOĞAZ kıyısında yapılan SARAYLAR, kasrlar, yalılar, köşkler ile kendini gösterdi.
Boğaz’daki bu yalıların sahiplerinin tamamının PAŞA (yani Müşir) veya Devletin diğer ileri gelen memurlarının oluşu elbette ki, tesadüf değildi.
Hepsi de, inin inim inletilerek halktan alınan vergilerden ve ERLERİN gıdasından, Orduların ihtiyacından kesilerek veya RÜŞVET alınarak yapılan ÂBİDE-i İRTİŞÂ, yani RÜŞVET ÂBİDESİ idi.
O zamanlar, yalı veya köşk yaptıran diğer devlet adamlarının ve paşaların örnek aldığı DOLMABAHÇE SARAYI da ayrı bir AKILSIZLIK, ahmaklık ve salaklık ÂBİDESİYDİ (ki, Osmanlı’nın borca batışının en önemli sebeblerinden biriydi)
Tereddütsüz şüphesiz bu böyleydi.
Ama bu durum, ATATÜRK ile ve ATATÜRK sayesinde tersine dönmüştü.
ATATÜRK devrinde yaşamış, çok bilgili ve zeki bir tanıdığım vardı (Boks Kulübümüzün Başkanıydı). Galiba 1965 yılıydı. Şimdiki Çankaya Belediye Başkanlığı’nın olduğu (daha önce SSK’nın bulunduğu) binanın yeri boş bir arsaydı. (1957’de Ankara’ya geldiğimizde de orası boştu.)
Bir gün Kızılay'a giderken, o boşluğu görünce, O anlatmıştı:
Bir gün, ATATÜRK oradan geçerken bakmış ki, bir KÖŞK.
“Kimindir bu ?” diye sormuş.
Kime ait olduğunu öğrenir öğrenmez de, “Neee, ÂBİDE-i İRTİŞÂ haaa !” demiş ve;
“Derhal YIKIN burayı !” diye emretmiş.
Tabii ki, hemen YIKILMIŞTI.
ÂBİDE-i İRTİŞÂ = RÜŞVET ÂBİDESİ = RÜŞVET ANITI !
ATATÜRK’ün tersine çevirdiği bu durum, O’ndan sonra yavaş yavaş yine tersine dönüp başlanılan noktaya geldi.
Ve ÂBİDE-i İRTİŞÂ, sadece İstanbul’da değil, Türkiye’nin her tarafına yayıldı ve her işte ve her yapılanda;
Ve de, işte BOZKURT’ta gözlerimizin önünde canlı canlı seyrettiğimiz DERE YATAĞINDA ve RİZE’de ve Karadeniz’in her yerinde kendini gösterdi.
O binalar oraya yapılırken yetkililer ve etkililer KÖR değildi mutlaka ve o binalar da oralara “BELEŞİNE” yapılmadı herhalde.
Haydi bakalım bir defa olsun; MAZERET üretmeyi veya suçu başkalarının üzerine atmayı bırakın da, selin FELAKET haline gelmesine ve yüzlerce kişinin ÖLÜMÜNE sebeb olanlardan hesap sorun bakalım.
Ama neye yarar ki, bu memlekette SUÇLUDAN hesap sorulması imkânsız.
Ve hatta tam tersine, SUÇLULARIN, MASUMLARDAN hesap sorması devrini yaşamaktayız.
Haydi, bir defa olsun bizi ŞAŞIRTINI ve bu tahribatın, bu felaketin KATLİAM hâline gelmesine sebeb olanlardan hesap sorun.
Ama maalesef, her fırsatta ATATÜRK’e hakaret etme ve onun eserlerini yok etme çabası içindeki OSMANLI Çocukları ile karşı karşıyayız.
Ki, böyle bir hesap sorma işini boşuna beklemiş olacağız.
MAALESEF !