Yeni bir dönem var önümüzde, bunca yaşadıklarımızdan sonra ve daha yaşayacaklarımızla ilgili hiç birimiz olup bitenlere bakarak “ben bir şey yapmadım” diyerek sorumluluktan kaçamayız. Herkesin sorumlu sayılacağı bir sürece giriyoruz.
Hiç bir şey yapmayanlar, yapmayacak olanlar bir şey yapmaya çalışanlardan daha çok sorumlu!
Öyle hayatın, kıyısına köşesine çekilip; Olup biteni izlemek, kılını kıpırdatmadan ahkam kesmek hiç kimseyi sorumluluktan kurtarmaz.
So-rum-lu-yuz, sorumluyuz.
Peki ne yapmalıyız?
En yakın bir ayna bulup gözlerimizin içine içine bakıp ne yapıyorum ben demeliyiz.
Birbirimizle konuşmalıyız, daha çok konuşmalıyız! Eleştirmekten ziyade daha çok özeleştiri yapmalıyız: Neyi eksik yaptım, nerede hata yaptım, nerede eh işte idare ettim, diyebilmeliyiz kendimize!
Yeni bir döneme giriyoruz, hiç bir şey yapmayanların daha çok sorumlu ve sorunlu olduğu bir dönem!
Konu ne? ”Damdan düşer gibi” ne söylüyorsun diyenlere şu kısa cevabı vereyim: Birbirimizi dinlemiyoruz, herkes söyleyeceğine odaklanmış durumda! Farklılıklarımızın farkında değiliz. Farklı düşünmemizi “zaaf” olarak kabulleniyoruz. Farklılıklarımızı yönetemiyoruz. Küsüyoruz, kırılıyoruz, kızıyoruz köşemize çekiliyoruz! Köşemiz? En korunaklı sandığımız yer! Korunamayız, en çok da vicdanımızdan!
O kadar çok ki ‘farklılıklarımız’, farklı bakış açısı,farklı düşünce, farklı yaşam tarzı.... saymakla bitmez. Bunlar normal olması gerekirken, normal karşılanmamaya başlanıldı.
O kadar çok ki bizi bir araya getiremeyen ‘şeylerimiz’? Bir araya getirmesi gerekirken, uzaklaştık birbirimizden!
Farklılıklarımız zenginliğimiz olması gerekirken bizi fakirleştiriyor. Ayrışıyoruz.
Kafamızın içinde sürekli bir ötekileştirme hali! Sanki hepimiz aynı şeyleri düşünmeliyiz, düşünmesek bile diğerinin ileri sürdüğü fikirlere onay vermeliymişiz gibi! Sürekli bir onaylanma isteği içindeyiz. Sürekli bir diğerine güvensizlik, kendisi güven abidesi!
Küçük küçücük şeyler aslında önümüzdeki engeller. Bizi bir araya getirmeyen şeyler. Birbirimizden uzaklaştıran, anlamamamızı sağlayan şeyler.
Kendimize sürekli küçük iktidar alanı yaratma arayışımız, ikili insan ilişkisinden daha geniş boyutlu toplumsal ilişkiye kadar her türlü ilişkide; İktidar olma, güç merkezi olma isteği!
‘Benim söylediğim doğru’ anlayışı hiç bir yere vardırmıyor bizi. Aynı yerde sayıp duruyoruz.
Sizi aynı yolda yürümek için ikna etmeye çalışırken sarfedilen sözler: ”Ben bu yolun askeriyim!”
Bir süre sonra ben aslında “Komutanım” dayatmalarına dönüşüyor.
Küçük grupların, ekiplerin kendine “komutan” apoleti takmış temsilcilerinden geçilmiyor ortalık. Grupların ‘faydalarına’ heba edilmiş bir toplumsal gelecek ve fayda gözden kaçırılıyor.
Hal bu ki, insana en yakışan ‘apolet’ vicdandır. O da içinde bulunur insanın. İçimize bakmalıyız.
Tekrar yazının başına dönüyorum:
Farklılıklarımızı yönetemiyoruz!
Önümüzde yeni bir dönem var! Bu yeni dönemde farklılıklarımıza saygı duyup beraber yol yürüyebilecek bir ortak değer aramak bulmak zorundayız.
Farklılıklarımızı zenginlik kabul edip; Yönetmeliyiz, büyütmeliyi, çoğalmalıyız.
Yeni bir döneme giriyoruz, hiç bir şey yapmayanların daha çok sorumlu olduğu bir dönem. Ve bu dönemden ya vicdanlarımızı kanatarak çıkacağız ya da vicdanlarımızı rahatlatarak.
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?