Son yüzyıl, ümmetçe çok şiddetli imtihanlara mâruz kaldığımız bir asır idi. İşgâller, katliâmlara mâruz kalmalar, dinî inançlarımıza saldırılar, İslâm ülkesinde Allah’ın bütün hükümlerini yasaklamalar… Bütün bu felaketlerin yanı sıra, Rabbimiz (C.C.), şehid ve gâzilerin torunlarına rahmetiyle muâmele etmiş, onların salâbet-i diniyelerini muhâfaza etmelerini sağlayacak, değerli şahsiyetleri ve onların telif ettiği eserleri, bu ümmete ihsan buyurmuştur. İşte Risâle-i Nur eserleri, tam da ülkemizin mânen karanlığa büründüğü bir devirde ortaya çıkan Kur’ân-ı Azimüşşân’ın mânevî bir tefsiridir. Bütün Anadolu’yu ve bütün Âlem-i İslâm’ı kaplayan bir nurdur. Bu eserlerde; Allah-u Azimüşşân’ın varlığı ve birliği, esmâsının tanıtımı, haşir meselesi, Peygamber Efendimizin (A.S.M.) mu’cizeleri ve Nübüvvet hakikati, namaz, oruç gibi ibadetlerin hikmeti ve daha pek çok imânî meseleler, yüzlerce âyet-i kerimelerden ve hadis-i şeriflerden istifade edilerek anlatılmaktadır.
Risâle-i Nur, ortaya çıkınca, 1915’te Çanakkale’de yüzlerine okkalı bir şamar yiyenler, Kurtuluş Savaşı ile Anadolu insanının bir destan yazması ile Sevr planları çöpe atılanlar müthiş bir paniğe kapılmışlardır. O zındıka komitesi, 1960’a kadar, yani bu eserlerin müellif-i muhteremi Bediüzzaman Hazretleri hayatta iken, fazla tesirli olamamışlardır. Ancak Bediüzzaman’ın vefatı ile birlikte daha önce tespit edip temasa geçtikleri 6 kişiye şöyle demişlerdir: “Sizi bu eserleri okuyan kitlenin başına geçireceğiz. Ancak şu dört şartı gerçekleştirmeniz şartıyla; 1) Siz Türk müspet milliyetçilerine karşı muâraza edip ihtilafa gireceksiniz ve Risâle-i Nûr’un eski talebelerini Türkçülükle itham edeceksiniz. 2) Kur’ân’ı, hadisi ve fıkhı Risâle-i Nur medreselerine sokmayacaksınız. 3) Risâle-i Nûr’u tahrif edeceksiniz 4) ‘Üstad Mehdidir’ diyeceksiniz!”
Bu dört şarttan gâye neydi? Tâ ki nurculuk bir örgüt olup bu 6 kişinin tasarrufunda kalsın. Risâle-i Nûr ümmetin malı olmasın… Oysa Risâle-i Nûr, Kur’ân’ın tefsiridir, bütün ümmetin malıdır. Bütün Müslümanlar bu eserlerden istifade edebilir, Kur’an’a talebe olmanın hazzını alabilir. O 6 kişi hariç. Onlar nurcudur.
Lütfen 1960-2020 tarihleri arasında yaşanılanlara, yani son 60 yılda olup bitenlere bakınız: İlk önce Bediüzzaman Hazretlerinin; Hüsrev Efendi, Hacı Hulusi Bey, Mehmet Feyzi Efendi gibi hakikatli talebeleri dışlandı, enterne edildi. Sonra ümmetten, bu eserlerden istifade edecek fa’al ve cevval kitleler, kast-ı mahsusla bu eserlerden kopartıldı, soğutuldu. Meselâ neler yapıldı? Birkaç misal verelim: Irkçılık mânâsında değil de “yerlilik” mânâsında müspet milliyetçilik düşüncesinde olan kitleyi rencide edici bir kitapçık hazırlandı: “İslâmî Hareket ve Türkeş” diye… Böylece o kesim bu eserlerden soğutuldu… Daha sonra, “İslâmî Hareket ve MSP” diye bir broşür hazırlandı. Böylece Millî Görüş camiâsının bu eserlerden uzak durmaları sağlandı. Gerçekte ümmetin malı olan bu eserler, sanki o 6 kişinin babalarının malıydı… Aslında bütün bunlar o 6’lı komitenin oyunlarıydı.
Bu ülke insanlarının mânevî yaralarına ilaç olacak Risâle-i Nur eserleri, bu ülke insanlarının bütününe hitap etmekteydi. Ancak o komite bir defa kafaya koymuştu. Ne kadar çok insanı uzaklaştırırlarsa, kendilerini o kadar kârlı sayıyorlardı. Bunun için, “İşte CHP!” diye bir broşür hazırladılar ve bu parti mensuplarını da bu eserlerden bütün bütün soğutmayı hedeflediler.
O 6’lı çete, bu defa Risâle-i Nur okuyan kitleleri ele aldılar. Önce kolayca yönetmek için bölük pörçük ettiler. Ancak her parçalanan kitleye talimatları aynıydı: Derse başlarken salavat-ı şerife okunmayacak, hadis-i şerif okunmayacak. Kur’an-ı Kerim ve Kur’an’ı öğrenmeye vesile olacak ilimlerle uğraşılmayacak. Fıkıhla uğraşılmayacak. Sözün özü, Peygamber Efendimizin (A.S.M.) getirip tebliğ ettiği İslâm’a sahip çıkma yerine, isimden ve resimden ibaret bir yapıyla meşgul olunacak. Rabbim, zındıka komitesine âlet olanların cesedini ortadan kaldırdı. İnşeAllah, onların ektikleri zehirler de zâil olur. Hem bütün ümmet bu değerli eserlere kavuşur, hem de o eserleri okuyanlar (samimi niyetli ve güzel insanlar), Şeriat-ı Garrâ-yı Muhammediye’nin bütün esasları ile hemhal olur. Böylece bu vatan Kur’an nuru ile aydınlanır ve hep birlikte güzel günlerle tanışırız, inşeAllah…