Allahtan rahmet dilemiyorum. Bir ülkücü olarak hakkımı da helal etmiyorum. Neden?
Bir davanın hafızası yoksa, o dava başarıya ulaşamadığı gibi hata yapan hatasını anlamaz bir daha yapar. Bakıyorum, hiç bir ülkücüde maziye ait hatıralar kalmamış. Vatandaş balık hafızalı olabilir ama ülkücüler asla olmamalıdır. İyiler de unutulmamalı, vefasızlar da unutulmamalı. Bir tek ben bu hatıraları deşelediğimde, altı yaş olanlar bana mit damgası vuruyorlar. Eee biz her yere gidelim, her haltı yiyelim, sonra orada aradığımızı bulamayınca, yüzümüze gön çekelim, işi pişkinliğe vurarak partimize geri dönelim, lideri ve partisini terketmeyenin önüne geçip sırasını alalım ama sakın bizi kınamayın, ayıplamayın, eleştirmeyin, ölürsek de hakkınızı da helal edin. Yok öyle kerizler artık. Kurt kışı geçirirmiş, ancak yediği ayazı unutmazmış. O soğuğu yiyen 30 bin ülkücü unutmaz.
Allah katında kişinin son imanı önemli. O imanla yargılanır. Ülkücü ölürken neredeydi, hangi adreste idi, davaya bağlılığı ne kadar idi, bunlara bakarız.
Sadi Somuncuoğlu, Namık Kemal Zeybek, Yaşar Okuyan, Agah Oktay Güner ve Cengiz Gökçek bunların hiç biri ülkü ocaklarından yetişmediler. 40 yaşından sonra sağ partilerden mhp ye geçmişlerdi. 40'ından sonra saz çalınmaz derdi atalarımız. Bunların hiçbirine rahmet okumam. Bunlar 80 öncesi MHP'nin her türlü nimetinden faydalanırken sorun yoktu. Ne zaman ki, 80 ihtilalinde bunlar cezaevlerine atılınca ve idamla yargılanınca, korkularından Başbuğ Türkeş'ten hesap sormaya başladılar ve hatta hakarete kadar ileri gittiler.
Cezaevinde Başbuğ'a bağıran ekip bu ekip. 'Madem sen ihtilalin olacağını biliyordun neden bize haber vermedin, belki teslim olmazdık' dediler. Başbuğ'u mahkemeye götürürlerken Yaşar Okuyan koridorda bağırıyor, 'asın onu asın' diyor. Bunlar o günden itibaren Türkeş ile yollarını ayırdılar. Rejime şirin görünmek için Anap'a geçtiler. Sadi Somuncuoğlu Anap milletvekili oldu. Yaşar Okuyan Çalışma Bakanı oldu. Bunlar hep MHP'li geçmişlerinin üzerinde pazarlık yaptılar, yükseldiler. Namık kemal zeybek kültür bakanı oldu. Geçmişini inkar etti, ülkücü misyon bitti dedi.
Cezaevindeki ülkücüler kudurdular, madem bu misyon bitmiş biz kimiz, neden cezaevlerindeyiz diye sordular. Zeybek'in yaptığı ilk iş Nazım Hikmet'in kitaplarını basmak oldu. Cezaevindeki ülkücü mahkumlar, onun adını Nazım Hikmet Zeybek olarak değiştirdiler. 80 öncesi 'partiler affedilsin mi affedilmesin mi' diye Özal referanduma gitti. Türkeşin bir dönem milletvekili, bakan yaptığı bu zatlar hayıra çalıştılar. Sadi Somuncuoğlu da hayıra çalıştı.
Bir düşünün lütfen, Başbuğları affedilmesin diyerek hayıra çalışmak ne kadar yanlış bir hareket tahmin edersiniz. Buna rağmen evet çıkınca eski mhp yeniden tüzel kişilik kazanmıştı. Bir anda Türkeş, hem MÇP'nin, hem de MHP'nin genel başkanı olmuştu. MHP'nin 80 öncesi mkyk üyeleri ve genel merkez delegelerinin çoğunluğu Anap'lı olmuşlardı. Bunlar da aniden hem MHP, hem de ANAP delegeleri oluvermişlerdi.
'Biz Türkeş ile yollarımızı ayırdık, biz şimdi ANAP'tayız, bize ne MHP'den' demeleri gerekirken, demediler. Hemen ANAP'taki MHP'li mkyk üyelerinden Sadi Somuncuoğlu ve yukarıda isimlerini saydığım kahramanlar bunu bir fırsat bilerek, Türkeşsiz MHP için kongre kararı aldılar. Yükseliş kolejinin 15 bin kişilik salonu varken, kasıtlı olarak 4. Katta 750 kişilik bir salon tuttular ki, delegenin dışında MHP'li ve ülkücüler katılmasınlar ki, partiyi rahat bir şekilde Türkeş'in elinden alabilsinler. Sadi Somuncuoğlu MHP'nin, Türkeş de MÇP'nin genel başkanı olsun istiyorlardı. MHP'nin üç hilalini Özal'a hediye edelim diye hesap yaptılar. Ben o dönem Ortadoğu ve Kurultay Gazetelerinin Gaziantep temsilcisi idim. Bu. İki gazete bir hafta boyunca aynı başlığı attı:
"TÜRKEŞ; ÜLKÜCÜLERİ ANKARAYA BEKLİYORUM"
27 aralık 1992 günü sabah namazında 30 bin ülkücü yükseliş koleji salonunun önünde toplandılar. Yerde kar gökte kar var. O dondurucu soğukta 30 bin kişinin açtığı koridordan geçip salona ulaşabilmek için 1000 metre yürüme zorunluluğu vardı. Sadi bey ve adamları polis gözetiminde salona girebildiler. Cengiz Gökçek iyi bir dayak yedi, hastaneye kaldırıldı. Yaşar Okuyan mercedesin penceresinden tehlikeyi görünce kaçtı, oy kullanamadı. Ülkücüler 4. kata kadar sırt sırta binerek pencerelerden salona girdiler ve solunun kontrolünü eline aldılar. Polis olmasaydı Sadi bey ve anaplı arkadaşları için iyi olmayacaktı. Sadi bey ve 30 arkadaşı salonun içinde polisin korumasında kongre bitinceye kadar yemeğe çıkamadılar, tuvalete dahi gidemediler. Sadi bey, Gökçek, Okuyan ve ANAP'taki eski MHP'li delege, Türkeş ile oyun oynanamayacağını anladılar. Canlarını kurtardıklarına şükrettiler. Böylece Türkeş tekrar MHP genel başkanı olarak seçilmiş oldu. Sadi Somuncu efendi ve adamları arkalarına baka baka ANAP'a döndüler.
MHP kendini fesh etti ve MÇP ile birleşti. MÇP adını MHP ve amblemini ü çhilal yaptı. O gün Türkeş, Özal'ın, Fetö'nun ve Amerika'nın oyunu bozmuş oldu. İşte bundan dolayı ülkücüler olarak Sadi beye haklarımızı helal etmeyiz ve rahmet de dilemeyiz. Bu bizim doğal kişilik hakkımızdır.
Sadi beyin maceraları burada bitmiyor. Türkeş sağ iken MHP'ye gelmediler. Türkeşe iktidar yüzü göstermeden, adeta onu üzüntüden çatlattılar. Türkeş'in vefatından sonra Devlet bey, Başbuğuna ve ülkücü harekete yapılan bu vefasızlığa rağmen, kin tutmadı, sadi beyi partiye davet etti. Genel başkan kontenjanından 1. sırayı verdi, milletvekili yaptı, sonra devlet bakanı yaptı. Bunların hiç birini yapmayabilirdi.
Sıra cumhurbaşkanı adayı belirlemeye gelmişti. Sadi bey ile MHP'ye gelen Anap'lı delege, Sadi beyi el altından genel başkanlığa aday olarak hazırlıyorlardı. Genel başkanlığa potansiyel aday olabilmesi için cumhurbaşkanı adayı olması kendisi için iyi bir fırsattı. Seçilemeyeceğini bile bile aday oldu. Ancak hükümet ortakları ve milli devlet ortak aday belirlemeden yanaydı. Öyle de oldu. Üç partiden ANAP, DSP ve MHP aday çıkarmamak için ortak bir karar aldılar. MHP'de ortak karar almış aday çıkarmayacağına dair. Devlet bey partisinden aday çıkmasına izin vermiyor. Sadi bey Devlet beyin bu kadar iyiliğini, kendisine olan saygısını hiçe sayıyor, yok ille de adayım diyor.
Parti genel merkezinde tam 10 gün sadi beye çok rica ettiler. Olmadı elini öptüler, olmadı yalvardılar. Sadi bey adaylıktan vazgeçmiyor. Yahu abiii, mhp aday çıkarmıyor, çıkarırsa da bu aday sen olmazsın. Çünkü sen önce sabıkalısın. Başbuğ'a karşı anapın, Özal'ın adayı oldun. Bu partiye dönmemen gerekirken devlet bey seni affetti, abi gel büyüğümüz olarak başımızda dur dedi, bu nedenle gel aday olma dediler, bari büyüklüğünü bil, anlasana dediler. Bu uyarıya rağmen ille de aday olacağım dedi. Cemal Enginyurt da bu kadar ricadan sonra parti içinden taşan son damla idi.
Meclis bahçesinde ona bağırdı. Sadi bey yine de aday oldu. Mağdurları oynadı, MHP'ye oy kaybettirdi. Korumasına tokat atılmış diye binlerce polis MHP'ye oy vermedi. İşte bu nedenle ülkücüler haklarını helal etmezler. Ben de helal etmem.
Türkeş için 'asın onu asın onu' diye bağıran Yaşar Okuyan, şimdi Türkeşsever olmuş, Türkeş'in bir yazısını eline almış, Ulusal Tv'de Devlet beyin istihbarat olduğunu söylüyor. Farzedelim ki doğru olsun. Başka bir ülkenin ajanı değilmiş. Türk mitine çalışıyormuş. MİT ülkemizin en şerefli kuruluşlarındandır ve onurumuzdur ve gururumuzdur.
Eğer MİT ülkücülerden yardım istese, devletin sana ihtiyacı var dese, hangi ülkücü bu teklife yok der ki? Hiç biri demez. Eee sayın Okuyan sen kime çalışıyorsan açıkla da bilelim. İşte Anap'a gidenlerin serüvenini beğendiniz mi? Hakkınızı helal ediyor musunuz?