USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Şehit Oğlu Şehit!

24-05-2019

Ne vakit bir şehit haberi alsam, gözlerim yaşarır. Bizi ve bu kâinatı yaratan Rabbimizin (c.c.) şehitler için verdiği müjdeleri görünce, Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şehitlerle ilgili müjdeli hadis-i şeriflerini okuyunca, bırakın ağlamayı, onlar adına sevinmemiz lazım. Peki, bu gözyaşı niye? Dünya sevgisinin ve menfaatperestliğin ön plana çıktığı bir zamanda, fedakâr, gayyur, diğerkâm, şehâdet şuuruna sahip, adam gibi adamlardan birinin daha eksilmesinden dolayı…

Şehâdet, hakikî müminler için bir muştu, bir rüya, bir ideal, bir hayal, bir hedef… Şehitlik ise, en büyük rütbe, en büyük lütuf, en şerefli son…

Kimlere şehit denir? Bu sorunun cevabı, ayet-i kerimelerde, hadis-i şeriflerde, fıkıh kitaplarında mevcuttur. Üzerinde yaşadığımız bu topraklar, yani Anadolu, “Şehitler yurdu”dur. Yalnızca Birinci Dünya Savaşı’nda bir buçuk milyona yakın şehit vermişiz. 1071’den bu yana verilen şehitlerin sayısını ise Allah bilir. Selçuklu devrinde Haçlı Seferleri’ne karşı on binlerce şehit vermişiz. Osmanlı devrinde ordunun ana kaynağı yine Anadolu idi. “Sefer var!” denildi mi, Anadolu’daki mücahitler hazırlanıp cihada çıkarlardı. O seferler esnasında nice yiğitler geri dönmez, şehit olarak cihat meydanına en yakın yere defnedilirlerdi. (Osmanlı’nın terekesinden çıkan kırk devletin topraklarındaki şehitliklere bakınız!)

Anadolu’da insanlarımızla konuşunuz, hemen her hanede bir veya birkaç şehit hikâyesi dinlersiniz. Onun için şairimiz, “Ey şehit oğlu şehit! İsteme benden makber / Sana âğûşunu (kucağını) açmış duruyor Peygamber!” diyor.

İnsanlarının bir kısmının güzel yemek, güzel kıyafet, güzel mesken, güzel binek vs’den başka bir şey düşünmediği bir zamanda, İ’la-yıKelimetullah için, Allah’ın emaneti olan bu vatanı korumak için, bu vatanda yaşayan kardeş bildikleri 82 milyonun can, mal ve namus emniyeti için canını ortaya atan o kahramanları cidden çok seviyorum. Onlar gözümde çok değerlidir. Elimde selahiyet olsa, bu ülkedeki her çocuğun, her gencin onlar gibi yetişmesini isterim.

“Kurtuluş Savaşı Serisi” başlığı altında 12 kitap hazırladım. Bunlar içerisinde iki tanesinin yanımda ayrı bir değeri var: “Tarihimizin En Karanlık Günleri: İŞGAL YILLARI” ile “İşgal Yıllarında YUNAN ZULMÜ”. Bu iki kitapta, işgalcilerin yurdumuzda yaptıklarını belgeleriyle gözler önüne sermeye çalıştık. Gözyaşları içerisinde yazdığım bu iki kitapta, en çok hayıflandığım, düşmana gerekli mukavemeti göstermeden / gösterilemeden verilen canlardı. Evet, onlar da şehitti, ancak, pek çoğu gözü açık giden şehitlerdi. Şayet çocuklar, erkekler ve kadınlar cihat eğitimi almış olsalardı, düşman köylere, kasabalara öyle kolay giremezdi. Bu çalışmayı yaptıktan sonra bende şu fikir sabit hale geldi: Dört bir yanı düşmanla çevrili bu vatanda yaşayanlara, ordunun ve emniyetin nezaretinde “millî müdafaa eğitimi” verilmeli. Şayet erkek çocuklar eğitime devam ediyorlarsa, yaz tatillerinde bir ay, ciddi bir eğitim görmeli ve bu müddet askerlik müddetinden düşülmeli. Sözün özü, “Asker millet” oluşumuz lafta kalmamalı.

Bizim ailemizde iki şehidimizi hiç unutamıyorum. 1974’teki Barış Harekatı’nda Kıbrıs’ta şehit düşen Zeynel’imiz ile, İstanbul’daki terör saldırısında şehit olan halamın torunu Çevik Kuvvet Polisi Ufuk’umuz… Yakından tanıdığım için simaları gözümün önünden gitmiyor. Şehit haberini duyunca, okuyunca da o aziz şehitleri görmesem, tanımasam da, gözümün önünde derhal bu iki şehit geliyor. O şehitleri gıyaplarında alınlarından öpüyorum. Rabbim (c.c.) Kur’an-ı Azimüşşân’da onlara “ölü” dememizi yasaklıyor. Zira onlar ölmüyor, ayrı bir hayat mertebesine geçiyor ve orada bizim kavrayamadığımız şekilde hayatları devam ediyor.

Cenab-ı Hak, şehitlerimizden razı olsun. İnsan onların kazandığı makam için seviniyor, ancak öyle değerli insanları yitirmekten dolayı da üzülüyor.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?