Tek Parti devrinin Milli Eğitim Bakanlarından biri ironi tarzında şöyle demişti: “Şu okullar olmasa Millî Eğitim’i ne güzel idare ederdim.” O bakanın ironisi gerçek oldu. Nicedir Millî Eğitim’in “okullar” kısmı kalmadı. Hatta üniversiteler de kalmadı. Neredeyse talebeler uzaktan eğitimle diploma alacaklar. 12 Eylül öncesi devrede Eğitim Enstitüleri öyle olmuştu. 2-3 haftalık eğitimle diploma alıp öğretmenlik yapanlar olmuştu.
Şu anda ülkemizde ve dünyada “Sıkıyönetim” değil, “Sımsıkı yönetim” var. Bu düzen bazı idarelerin ve idarecilerin işine gelebilir. Çünkü grev yok, gösteri yürüyüşü yok, toplantı yok, konferanslar, seminerler, bir araya gelmeler yok. Ağzını açanlar, yani maskesini çıkaranlar 900 lirayı bayılıyorlar. Sosyal mesafeyi ihlal edenler 3 bin küsur lira ceza ödüyor, vs… Bütün lokantalar, kahvehaneler, daha yüzlerce çeşit işyerleri kapalı. İyi de bu durum devletleri ve toplumları içten içe çürütüyor. Çare, bir an önce “normalleşmeye” dönmek. Nicedir bu konuyu yazmak istiyordum. Ancak, “Sen Bilim Kurulu Üyelerinden iyi mi bileceksin?” yollu tenkitleri göğüsleme zorluğundan dolayı durakladım. Ancak Bilim Kurulu üyelerinden Sayın Tevfik Özlü’nün, “Pandemi 5-10 yıl daha sürer” yollu açıklaması üzerine, “yok yav!” deyip ben de görüşümü açıklamaya karar verdim. Bu karar verişte AK Parti kongreleri de etkili oldu. Âşıkların atışmaları esnasında kendilerine “ayak verilmesi” üzerine o verilen ayaktan yola çıkıp söyleyeceğini söylemesi gibi, ben de, “Lebaleb” kelimesini bana verilmiş bir ayak olarak kabul ederek görüşlerimi dillendireceğim.
Evet, ben bilim kurulu üyesi değilim, ancak konuyla ilgili dünyadaki bütün gelişmeleri ve tartışmaları yakından tâkip eden bir gazeteciyim. Daha önce de belirttiğimiz gibi, bu virüs laboratuar ortamında üretilip dünyaya salıverilmiş bir proje. Çin menşeli olduğu kesin. Bu konu bütün devletlerin ortak meselesi. Şüphesiz kendilerine çok ağır darbe vurulmasının hesabını soracaklar. Bu konu bizi ilgilendirmiyor.
Evet, bir virüs var. Daha önce de benzerleri görülmüştü. Bundan sonra da görülebilecek. Peki, ne yapacağız? Bu düzen böyle giderse insanlar zaten ya korkudan, ya oksijensizlikten, ya ekonomik bunalımlardan, ya da birbirlerini yiyerek yok olup gidecekler. Yapılacak şey şu:
Peygamber Efendimizin (A.S.M.) asırlar önce buyurduğu gibi, hastalıklı yere girmemek, hastalıklı yerden çıkmamak. Yani karantina ve izolasyon… Bu sağlanmalı. Normal hayat devam etmeli. Hastalık belirtisi olan, ya da nezle bile olsa hasta olan kendini izole etmeli. Ülkemiz ve dünya ülkeleri o gibi insanları yağla, balla besler. Onlar haricinde hayat devam etmeli.
Lokantalar başta olmak üzere işyerleri açılmalı. İlkokullar başta olmak üzere bütün eğitim kuruluşları ve üniversiteler aktif eğitime geçmeli.
Şu “HES kodu” pandomisine son verilmeli. HES kodu yoksa AVM’lere, belediyelere, resmî dairelere giremiyorsunuz; toplu taşıma vasıtalarına ve uçaklara binemiyorsunuz. Nedir HES kodunun faydası? Şayet kişinin testi pozitif çıkmışsa, ya da hastalık geçirmişse, izole kararı verilmişse, onu tâkip etmek… Peki, kişi hasta olmuş da hastaneye, ya da sağlık kuruluşlarına gitmemişse, test yaptırmamışsa, HES kodu ne işe yarayacak? Ki böyle belki de yüz binlerce insan vardı.
İnsanlar bunaldı. Aklî melekeleri ciddi tehdit altına girdi. Hele şu 65 yaş üstüne, 20 yaş altına uygulanan ambargolar, sınırlamalar, insanları perişan etti. Çocuklar dört duvar arasına hapsoldu. Artık neredeyse duvara tırmanacak hale geldiler. Online eğitim saati bitiyor, yasak başlıyor. Bu çocuklar ne vakit dışarı çıkacaklar? Geçen bizim toruna baktım, matematik dersinde amuda kalkmış, “17 öğretmenim!” diye kendine sorulan soruya cevap veriyor. Güldüm, “Böyle sisteme, böyle talebe!” dedim. Daha birinci sınıfta. Hiç olmazsa okuma yazmayı öğrenselerdi… “Yedek öğretmen” anneler de kafayı yemiş, bunalmış durumdalar.
Doğrusu bu ya, şu “Lebaleb kongreler” çok iyi oldu. Bize de fikrimizi söyleme cesareti verdi. Cami cemaati olarak biz de “Lebaleb namaz kılmak istiyoruz.” Yani sünnet-i seniyyeye uygun, omuz omuza. Bir kilometre ötede cemaat mi olurmuş!.. Lokantaların tencerelerini örümcek ağı bağladı. Aşı baskısına da son verilmeli. İsteyen vurulmalı. Daha tesiri ve ne olduğu 8 yıl sonra belli olacak bir bilmece niçin dayatılıyor? Sözün özü, “NORMALLEŞMEK”, yani “İNSANCA YAŞAMAK” istiyoruz.