Siyaset diline eklenen ‘küfür siyaseti’ umarım bir an önce atmosferimizi kirletmeden uzayın boşluğunda kaybolup gider. Bizler de o küfürleri hiç duymamış gibi hayatımıza devam ederiz. Bunlar birer ‘sinek ısırıklarıydı’ deriz, unuturuz. Memleket tuzu kurular hariç ciddi bir ekonomik travma yaşıyor. Bunun üstüne diğer canlıların (Öküz, ot,koyun v.s) dahil edildiği küfür siyaseti eklenince, travma katmerleşiyor. Umarım sosyal ve siyasal hayatımızda kalıcı hasarlar yaratmaz. Bizler farklı partilere oy veren sıradan vatandaşlar, bizlerin birbirine ihtiyacı var; Sokakta yürürken, evde, işte, okulda, ticarette, sosyal hayatta...
Hayatı birbirimize kolaylaştıracak, keyfli kılacak olan ‘şeyi’ bulup çıkarmalıyız. Siyasetin ‘küfürlü dili’ birbirimizi ayrıştırmadan, küfürün ‘dumanlı esrarına’ kapılmadan atlatalım şu seçimleri. Çünkü, daha öncekiler gibi bu seçim de geçer.
Vatandaşa duyulan ‘aşkın’ siyasetçiyi getirdiği noktaya bakar mısınız: Rakibini eleştirirken küfürden medet ummak. Yargı sürecini beklemeden rakibini miting meydanında yargılayıp, infaz etmek...
Hadi biz ‘alıştık’ küfür siyasetine, çocuklar ve gençler siyaset yapmayı böyle sanacaklar. Bu kadar pervasızca, bu kadar aleni küfredilir mi? Bu kadar bel altı, bu kadar çirkin. Küfretmenin de bir adabı var, canım. Siyaset yapmanın olduğu gibi!
Tarihçiler nasıl yazacak acaba 31 mart 2019 yerel seçimlerini. Ben tarihçi olsam şöyle yazardım: ”Bir tek ana avrat dümdüz gitmedikleri kaldı. Küfürün hakaretin, yalanın, pespayeliğin ‘seçim atmosferini’ kirlettiği bir seçim daha önce hiç yaşanmamıştı”.
Seçimler yapılır. Bir insan yaşamı boyunca kendini ilgilendiren yüzlerce seçim yapar, sonuçlarına katlanır. Ah! ben yanlış seçim yapmışım diyemez. O seçim yapılmıştır ve sonuçlarını görmek zorundadır. Hayat böyledir!”....Rağmen” devam eder.
Bir ülkede yaşayanlar, bir arada yaşama koşullarını oluşturan ‘düzen’ içerisinde yapılan seçimlerde,kendisini ikna eden siyasetçiye oy verir. Evet, ikna oldum; Bu ve bunun gibi düşünen siyasetçiler ülkemizi, şehrimizi yönetsin der, seçmen. Seçilenler, seçildikten sonra çoğulculuğun ilkeleri doğrultusunda yönetmelidirler; Şehirleri ve ülkeleri.
Yaşadığımız seçim sürecinde görülüyor ki, ‘siyasetçinin dili’ seçmeni ikna etmeye yetmiyor. Küfür bir ikna yöntemi vurgusuyla siyasete ‘çeşni’ olarak katılıyor. Vatandaşın havaya savrulan küfürde bir ‘güç’ bir dokunulmazlık bulduğunu sanıyorlar. Onun için yoldan geçen kafasında binbir sorun ve zorlukla cebelleşen vatandaşa “Öküz” denebiliyor, onun için rakibine “Adi” diyebiliyor, onun için yalan, iftira bir ikna yöntemi olarak siyasetçinin diline yerleşebiliyor. Vatandaş ne buluyor bu küfürlerde söyleyeyim; Çürümüşlük, güçsüzlük ve çirkinlik.
Seçimlere dört gün kaldı, umarım siyasetçinin dili atmosferimizi daha fazla kirletmez, onarılmaz delikler açmaz. Şehirlerimiz hak ettikleri Belediye başkanlarına, meclis üyelerine, muhtarlarına kavuşur. Ve Siyaset; Temiz, adil, eşit koşullarda yapılan seçimlerle, çoğunluğun değil çoğulculuğun bir ilkesi ve ikna yöntemi olarak, kirlenmişliğinden, kirli siyasetçisinden arınarak yoluna devam eder.