“Akrabalık Bağı” başlıklı yazımızda, akrabalık hukukunun ne kadar ehemmiyetli olduğunu ayet-i kerimelere ve hadis-i şeriflere dayanarak anlatmaya çalışmıştık. İşte biz, dinimizin bu temel emrini yerine getirmek için 35 yıl süren bir çalışma içerisine girdik ve Rabbimin lutfuyla tamamlayıp kitaplaştırdık. Kitabımızın ismi “Sulh Elçileri Bozgeyikli Ailesi” idi. Bu kitabımız, muhtevası itibariyle zannederim, dünyada ilktir. Bu bakımdan ümmete bir “hüsn-i misal” olması için hülasa olarak muhtevasından bahsetmek istiyorum.
Ailemizle ilgili çocukluktan itibaren “kulaktan dolma” bilgim vardı. Dedemin anlattıklarını teybe kaydetmiştim. Akrabalarla ilgili bilgi kırıntılarını kaydetmiştim. Sonraları akrabaların da teşviki ile bu konuda daha ciddi bir çalışma içerisine girdim. Elimde ailemizle ilgili iki şecere vardı. Diğer şecereleri de inceledim. Devlet Kütüphanesi’nde ve diğer kütüphanelerde ailemizle ilgili bilgiler olan kitapları araştırdım. Prof. Faruk Sümer’in “Oğuzlar” isimli eserinde, Genelkurmay Başkanlığı’nın neşrettiği “Türkiye Cumhuriyetini Kuran Türk Milletinin Tarihi” isimli eserde, Ali Rıza Yalman’ın (Yalkın) “Cenupta Türkmen Oymakları” isimli eserinin 1. ve 2. ciltlerinde, Necdet Sevinç’in “Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi”ndeki makalesinde ve “Gaziantep’te Türk Boyları” kitabında, GAP dergisindeki “Ezo Gelin” başlıklı makalede, Yrd. Doç. Dr. Mehmet Erol’un “Türk Kültürü ve Hacı Bektaşı Veli Araştırma Dergisi”ndeki uzun araştırma yazısında, Mehmet Solmaz’ın “Ezo Gelin” kitabında, Cevdet Türkay’ın “Osmanlı İmparatorluğu’nda Oymak Aşiret ve Cemaatler” kitabında, Ali Şahin’in “Güney Anadolu’da Beydili Türkmenleri ve Baraklar” isimli eserinde ailemiz hakkında değerli bilgiler vardı.
Bütün bu kitaplara ilaveten o zamanki ismiyle “Başbakanlık Osmanlı Arşivi”nde, “Meşihat Dairesi Arşivi”nde incelemelerde bulundum.
Akrabalarımızın şehitlerini ve gazilerini tespit ettik. Ailemizin tarihçesine bakıldığında, ilimle cihadın yan yana, omuz omuza olduğu görülecektir. İmam-ı Ali’ye (r.a.) ait sancak başta olmak üzere aile mensuplarının canlarından aziz bildikleri sancaklar pek çok cihat meydanında dalgalanmıştır. En son Kurtuluş Savaşı esnasında aile mensuplarımız kahraman ordumuzla birlikte cihada katılmış, işgalci Fransızlara çok ağır darbeler indirmişlerdir. Başta Silo Dede ve Mullo Dede olmak üzere ailemizin vazifesi, Fransızların, Antep, Urfa, Maraş işgali için kullanacakları silah ve asker sevkiyatını engellemekti. Bunun için bilhassa Akçakoyun bölgesinde sevkiyat yapan trenlere hücum edilmekteydi.
Bedevi Dede Çanakkale Gazisi idi, Hasan Dede Yemen Cephesi’nde savaşmıştı. Ali, Mehmet ve Ahmet kardeşler (üç kardeş) Birinci Dünya Savaşı’nda muhtelif cephelerde şehit düşmüşlerdi. Muhammed Reşad, 1949’da vatanî vazifesini yaparken nöbette donarak şehit olmuştu. Ahmet Bozgeyik 1973’te Suriye ordusunda tankçı olarak İsrail’e karşı savaşırken şehit olmuştu. Zeynel Bozgeyik 1974’te Kıbrıs’ta şehit olmuştu. Çevik Kuvvet Polisi Ufuk Bozgeyik 20 Aralık 2016’da İstanbul Dolmabahçe’de bir terör saldırısı neticesinde şehit düşmüştü.
Kitabımızda, yaşayan akrabaların listelerine de yer verdik. Şehir şehir, ilçe ilçe, köy köy dolaşarak yaşayan bütün akrabalarımızı tespit etmiş, çocuklarının isimlerini de kaydetmiştik. Zannederim bu yönüyle de kitabımız bir ilktir ve folklor araştırmacıları için kaynak eser olacaktır.
Kitabımıza niçin “Sulh Elçileri” ismini verdik. Ceddimiz Yusuf Nurani’nin türbesi Suriye’de “Bozgeyikli köyü”ndedir. Dedemiz, Hacı Bektaş-ı Veli’nin talebesidir. Moğol afeti sonrasında âlimlerin yok edilmesi üzerine Halep’in Türkmen bölgesine, doğru İslâmiyet’i öğretmek için gönderilmiştir. Dedemize, o bölgenin Türkmen aşiretleri ile birlikte Arap ve Kürt aşiretleri de sahip çıkmıştır. Son Suriye hâdiselerine kadar her sene Nisan ayının ikinci Cuma’sında türbesinde yapılan ihtifallere Türk, Kürt ve Arap aşiretlerinin binlerce mensubu iştirak etmekte idi. Dedemiz ve onun vefatından sonra evlatlarının temel vasıflarından biri de “sulh elçisi” olmaları idi. Aileler ve aşiretler arasında kavga mı çıktı, araya düşmanlık mı girdi, ailemizin büyükleri sancaklarla o bölgeye giderlermiş. Sancaklar görülünce, nasihatler dinlenince küsler barışırmış, arada düşmanlık kalmazmış.
Bu kitabımızın ümmet için bir hüsn-i misal olmasını temenni ve herkese ailelerini tanımalarını tavsiye ediyorum. Zira sıla-i rahim, temel farzlardandır.