Lise 2’den itibaren üniversiteye hazırlanmaya başladık. 10 kişilik bir arkadaş grubu idik. Önce iki arkadaş namazımızı kılıyorduk. Sonra üç, dört beş, derken on kişi olduk. Öğle namazını ekseriyetle okulun yanındaki camide kılardık. Kilim dokuma dükkânı o civarda olan Mustafa Altan ağabey de namaz kılmaya oraya gelir ve namaz sonrası Risale-i Nur’dan namaz ve haşirle ilgili bahisleri okurduk. Sözün burasında “tahsil hayatımda” mühim yer tutan Risale-i Nur’larla tanışmamı ve safahatını anlatmak isterim. İmam Hatip 3. sınıfta iken Risale-i Nur eserlerini tanıdım. Bu eserler, Kur’an-ı Azimüşşân’ın imanın esaslarıyla ilgili ayet-i kerimelerini tefsir etmekteydi. Karakabir yokuşuna yakın Dersaadet Dershanesi’ne giderdim. Akşamları da ev sohbetlerine. O sırada anarşi kol gezmekteydi. Ev halkı gece dışarı çıkmamı istemezdi. Ben, “Derse gidiyorum” derdim. Zaten Risale-i Nur okumanın adı da “ders” idi.
Liseye başlayınca, sudan çıkmış balığa döndüm. Sol görüşlü arkadaşlar, Marksist yazarların eserlerini, o fikri savunan gazeteleri getiriyorlardı. Ben ise dayımın oğlu ile birlikte Millî Gazete ile Yeni Asya’yı birlikte okuyorduk. 1973’te dayım Mehmet Bozgeyik MSP’den milletvekili adayı olmuştu. Seçim yaz tatiline rast gelmişti. Kendisiyle birlikte bütün köylere gittik. O arada Millî Görüş camiasıyla yakından tanıştım ve o insanların ihlâsını, samimiyetini, dostluklarını çok sevdim. Yaklaşık 50 yıl oldu, hâlâ o isimlerle dostluğumuz ve muhabbetimiz, görüşmemiz devam etmekte… (Meselâ Vehbi Sökücü ağabey…)
Lisede Allah-u Azimüşşan’ı ve âhireti inkâr eden kimseleri görünce şoke olmuştum. İmam Hatip’ten Tabiat Bilgisi dersimize gelen Ahmet Akdeniz hocama bu durumu anlattım. Bana Risale-i Nur eserlerinden, Küçük Sözler, Tabiat Risalesi, Haşir Risalesi eserlerini tavsiye etti. Onları okuyup, sınıf arkadaşlarıma anlattım. Elhamdülillah bir sene sonunda inkârcı kimse kalmadığı gibi, namaza başlayanların sayısı da çoğaldı.
İmam-Hatip’ten arkadaşlarım, Sadık Erarslan, Mehmet Ali Bulut ve Ahmet Akgündüz ile Çınarlı Camii’nin müezzini olan Molla Tâhâ hocanın derslerine devam ettim. Sadık Bey, medrese tahsili görmüş, tahsilini tamamladıktan sonra İmam-Hatip’e başlamıştı. O sıralar İmam-Hatip 5. sınıfta not ortalaması yüksek olanlara 6, 7. sınıfların imtihanlarına girme hakkı tanınmaktaydı. Sadık hoca o imtihanlara çalışıyordu. Ben Matematik ve Fizik başta olmak üzere Fen derslerine yardım ediyordum, kendisi de bana Sarf-Nahiv dersi veriyordu. Böylece dersleri becayiş ediyorduk.
Lise 2. sınıfta sıkı bir şekilde üniversiteye hazırlandık. Okul çıkışı, Şehreküstü semtindeki marul bahçelerinin arasında, kırlarda ders çalışıyor, üniversite imtihanına hazırlanıyorduk. O yaz tatilinde de ders çalışmaya karar verdik. Her birimiz aşağı yukarı bir derste “uzmanlaşmıştık”. Herkes kendi branşında diğerlerine ders veriyor, nezaret ediyordu. Uğur Yorulmaz, Mehmet Özgöztaşı, Mithat Bahçeci Matematik’te uzman idiler. Gündüzler bize kâfi gelmiyordu. Geceleri de çalışmamız gerekti. Ne yapacaktık? Bu problemi de çözdük. Mithat Bahçeci’nin ailece işlettikleri bir yazlık sinemaları vardı. Mithat orada makinist idi. Makinist dairesinin arka tarafında “yazlık” denilen bir teras kısmı vardı. İşte biz 10 arkadaş orada ders çalışacaktık. Mithatgil, Cüneyt Arkın’ın Malkoçoğlu, Çin Filmi, “Kolsuz Kahraman” vs. gibi filmler getirirlerdi. Mithat filmi takar gelir bizimle ders çalışırdı. O arada bazen film kopar, Mithat derste. Seyirci bağırır; “Yuh! Makinist!” Mithat koşturur gider, filmi yapıştırır, tekrar çalıştırır, geri yanımıza döner, çalışmaya devam ederiz. Doğrusu bizim Mithat çok misafirperverdi. Yaz boyunca bayağı gazozunu içtik. Allah razı olsun.
1975’te üniversite imtihanına girdik. Bizim 10 namaz kılan arkadaş grubunun bütün üyeleri üniversiteyi kazandı. Kimi benim gibi edebiyat fakültesini, kimi, tıbbı, kimi mühendisliği, kimi eğitim enstitüsünü, kimi eczacılığı… Yani açıkta kalan yoktu.