USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

TÜRKÇÜLÜK VE EZAN ÜZERİNE BİR SORUYA CEVAP

04-02-2020

Değerli kardeşim, bir yapıt hangi ülkede üretilmiş ise onun kendi dili ile vermiş oldukları adı kabul ediyoruz. Eğer yerine Türkçe bir sözcük koyamamışsak olduğu gibi kabul etmek zorundayız. Televizyon, radyo, kamera, mikrofon, hoparlör gibi. Ezan da böyle arap edebiyatı kurallarına göre yazılmış orijinal bir davet şiiridir.

Bir şiiri yazıldığı dile göre okursak, yüklendiği mana, duygu, tema, ölçü ve kafiye bozulmamış olur. Başka dilde yazılmış bir metni tercüme ederken, türkçede karşılığı olmayan sözcükler var ise, o tercüme ile okuyucuya gerçek mana aktarılamamış olur. Fransızca yazılmış bir şiiri türkçeye çeviri yaparsak şiir olmaktan çıkar ve düz yazı haline gelir. Ezan da böyle yazıldığı dilden okunursa bir anlam ifade eder.

Türkçe'ye çevirirsek, musıki, armoni ve edebi özellikleri kaybolur. İstenilen duyguyu vermez. İnönü döneminde namazda sürelerin imam tarafından türkçe anlamı ile okunması bir süre denenmiştir. Örneğin bakara süresi türkçe okunmuş, bakara inek demektir, bir sarı ineği kestiler, ineğe taptılar şeklinde okununca kıraatin, musikinin, armonisinin, etkileyici özelliğinin kaybolduğu görüşmüş ve vazgeçilmiş. Tekrar orijinal Arapça metni ile okunmasına karar verilmiştir.

Bu arada hutbenin anlaşılması için türkçe okunmasına da devam edilmiştir. Ayrıca ezan sadece Türklere hitap etmiyor ki, Türkçeleştirelim. Bütün kavimleri davet ediyor ve hepsinin ortak marşı gibidir. Her ırk kendi dilinden ezanı çevirse anlamını anlar ancak etkileyici özelliğini kaybeder. Ortalık kel alinin bağına döner. Öyle her canımızın istediği gibi taleplerde bulunamayız. Meselenin teknik boyutu bizim zevkimize göre değilse, o tekniğe saygı duymalıyız.

Ezan bir ümmetin ortak çağrısıdır. Öyle de kalmalı. Bunun Türkçülükle, Arapçılıkla bir ilgisi yoktur. Eğer Türkçülük yapmak istiyorsak, önce dilimize giren yabancı sözcüklerin karşılığında yeni sözcükler bulalım. Sonra ezanla uğraşalım.

Bir başka hadisi şerifte Hz. Muhammed, ben arabım, arap benden değil, hadisi şerifini buyururken ne murat ettiğini bilemiyorduk. Ancak arap kaynaklarında arabı aribe ve arabı mütearribe adında iki tür arap ırkının olduğunu görünce ve hz. Muhammedi arabı aribe (arap oğlu arap, hakiki arap) olarak kabul etmediklerini, arabı mütearribe (sonradan araplaşan) olarak kabul ettiklerini de görünce bu hadisi şerifte ne demek istediğini daha rahat anlıyoruz.

Yani peygamber aslen arap değildi, ataları ibrahim urfadan arabistana gitti ve binlerce yıl kaldıktan sonra araplaşmak zorunda kaldı demektir. Yani kanı arap olmayıp, dili arap oldu. Neden onun peygamberliğini red ettiklerini, onu öldürmek istediklerini, ölünce namazını 17 kişi ile kıldıklarını daha iyi anlıyoruz. Neden torunlarını katlettiklerini anlıyoruz. Tek nedeni neden onların soyundan bir peygamber çıkmadı da, neden turani bir kavim olan Azerden bir peygamber çıktı diye direndiklerini görüyoruz.

Hatta ebu süfyan, dedesi abdülmuttalip ile tartıştığında, dedesini tehdit etmişti ve geldiği yere geri gitsin diyordu. Geldiği yer olarak Türkistanı kast ediyordu. Çünkü ibrahimin babası Azer, Azerbaycan'dan urfaya gelmişti. Bu hadisi şerifi ile arapça ne küçülmüştür, ne de büyütülmüştür. Fussilet süresi 44. Ayette, bu kuranın araplar tarafından kolayca anlaşılması için arapça gönderildiğini anlıyoruz. Bu ayeti kerimede alfabenin veya dilin kutsallığından söz etmemektedir.

Ayrıca Errum süresi 22. Ayeti kerimede, sizin dillerinizin ve renklerinizin ayrı olması Allahın ayetlerindendir şeklinde buyururken,  bütün dillerin allahın birer ayeti olduğunu ve hiçbir dilin, alfabenin birbirinden üstün olmadıklarını anlıyoruz. Biz sigara kağıdı üzerindeki arapça bir yazıyı alıp yüksek bir yere koyarken arapların kendi arap aldabesine saygı duymadıklarını, kutsamadıklarını görüyoruz. Sex gazetelerinde ve pavyon kapılarında arap alfabesini kullandıklarını, sokaklarda uçuşan arap gazetelerini tepelediklerini gördük.

Hatta tuvalette üzerinde arapça yazılı peçete ve gazete parçaları ile kıçlarını sildiklerini de gördük. Biz türkler ise kuranın alfabesi olduğu için arapça yazılı metinleri hep hürmet ve saygı ile koruduk. Sonuç olarak Allah katında hiçbir dilin ve alfabenin diğerine üstünlüğü yoktur. Edebi yönden üstünlük olabilir. Buna da saygı duymak lazım. Türkçüler, bütün dillerin Türkçeden türeyip çoğaldığı üzerine kafa yorsalar ve ispatlasalar daha köklü ve kalıcı bir hizmet vermiş olurlar. 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?