
Türkiye, tarih boyunca krizleri aşma yeteneğiyle kendini kanıtlamış bir ülke. Ancak bugün geldiğimiz noktada, demokrasi, hukuk ve siyasi rekabetin sınandığı bir süreçten geçiyoruz. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yönelik gelişmeler, sadece yerel bir mesele olmanın ötesinde, Türkiye’nin geleceğine dair önemli işaretler taşıyor.
Öncelikle, içinde bulunduğumuz atmosferi doğru analiz etmek gerekiyor. Türkiye’de siyasetin sertleşmesi, kurumların bağımsızlığının tartışmaya açılması ve toplumun giderek daha fazla kutuplaşması, tehlikeli bir süreci beraberinde getiriyor. Bu noktada, özellikle Sırbistan örneği bize önemli dersler sunuyor. Hatırlayalım, 2000 yılında Slobodan Milošević’in otoriter yönetimine karşı halk, sandığa ve hukuka sahip çıkarak bir dönüşüm gerçekleştirdi. Kan dökülmeden, provokasyonlara kapılmadan, demokratik çerçevede hak arandı ve kazanıldı.
Bugün Türkiye’de de aynı olgunluk içinde hareket edilmesi gerekiyor. Sokakları kaosa sürüklemek, öfkeyle hareket etmek, yalnızca mevcut düzenin otoriter eğilimlerini daha da güçlendirmekten başka bir işe yaramaz. Bunun yerine yapılması gereken, demokratik haklara ve hukuk mücadelesine sonuna kadar sahip çıkmaktır.
Türkiye, bir kavşakta. Ya hukukun üstünlüğü, demokratik rekabet ve özgürlükler yönünde ilerleyeceğiz ya da siyasi ve ekonomik belirsizliklerle daha büyük sıkıntılar yaşayacağız. Bu sürecin sonunda, milletin iradesinin galip geleceğine inanıyorum. Yeter ki aklıselimi elden bırakmadan, provokasyonlara kapılmadan, hakkı hukuk içinde arayalım. Geçmişte olduğu gibi bugün de Türkiye, kendisini karanlığa çekmek isteyenlere karşı gereken cevabı yine demokrasiyle verecektir.