Dünyadaki bütün ilim adamları, bütün üniversiteler, bütün araştırmacılar, aslında Rabbimizin (C.C.) isimlerinin tecellilerini araştırmaktadırlar. Dünyanın sonuna kadar da bu araştırma devam edecektir. Arşimet “suyun kaldırma kuvvetini buldu”, Newton “yer çekim kanunu buldu” , Edison “ampulü buldu” vs. deniliyor. Bu ilim adamlarının buldukları, Cenab-ı Hakk’ın koyduğu tekvinî kanunları keşfetmektir.
Bakınız Kur’an-ı Azimüşşan’da, Hz. Süleyman Aleyhisselam ile Sebe Melikesi Belkıs’ın maceralarından bahsedilirken, tahtın Sebe diyarından yani Yemen’den Kudüs-ü Şerif’e nakledilmesi anlatılmaktadır. Neml Suresi’nde anlatılan bu hâdisede, Hz. Süleyman’ın (A.S.) tahtı kimin getireceğini sorması üzerine cinlerden bir ifrit, “Sen makamından kalkmadan ben onu sana getiririm” demiş, “Kitaptan ilmi olan bir kimse ise” yani Cenab-ı Hakk’a ait esma ilmini bilen bir âlim, “Gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm” demiş ve Belkıs’ın kocaman tahtını getirmiştir. (Neml Suresi, 39-40) Bu ayet-i kerimeler, bize, günün birinde eşyanın aynen naklinin de mümkün olacağını haber vermektedir.
Rabbimizin bizlere bildirdiği bin bir ismi vardır. Gerçekte ise isimleri hadsiz, hesapsızdır. Bu bin bir ismini ve tecellilerini bizzat Rabbimiz Hz. Adem Aleyhisselam’a vahyetmiş, bildirmiştir. Bu ayet-i kerimelere mealen bakalım:
“ Allah Adem’e bütün isimleri, (eşyanın adlarını ve ne işe yaradıklarını) öğretti. Sonra onları önce meleklere arz edip, ‘Eğer siz sözünüzde sadık iseniz; şunların isimlerini bana bildirin’ dedi.
Melekler, ‘Ya Rab! Seni noksan sıfatlardan tenzih eder, kemal sıfatlar ile tavsif ederiz ki, Senin bize öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur. Şüphesiz âlim ve hakîm olan ancak Sensin’ dediler.
(Bunun üzerine) ‘Ey Adem! Eşyanın isimlerini meleklere anlat’ dedi. Adem onların isimlerini onlara anlatınca, ‘Ben size, muhakkak semâvat ve arzda görülmeyenleri (oralardaki sırları) bilirim. Bundan da öte, gizli ve açık yapmakta olduklarınızı da bilirim, dememiş miydim?’ dedi.” (Bakara Suresi, 31-33)
Bu ayet-i kerimelerin devamında haber verildiği üzere; Rabbimiz (C.C.) meleklere Hz. Adem’e secde etmelerini emretmekte, melekler de secde etmekte, yalnızca İblis-i lâin, yani Şeytan secde etmemektedir.
Meleklerin bu secdesinin manası, Rabbimizin isimlerinin azametini öğrenmelerinden dolayıdır. Görüldüğü üzere Hz. Adem öyle bir ilim öğrenmiştir ki, kıyamete kadar gelecek bütün ilim adamlarının keşiflerinin zirvesinde bilgilere sahiptir. Moleküllerin hareketlerinden, galaksilerin dönüşüne, hava zerresinin vazifelerinden, bütün tekvinî kanunların içyüzüne varıncaya kadar bütün bilgilerin âlimi idi. O bilgilerle galaksiler arasında seyahati sağlayacak vasıtayı da yapabilirdi. Rabbimiz dileseydi, bunun için gerekli malzemeleri de kendisine ihsan ederdi.
Her bir kar tanesini ayrı şekillerde yaratan, böylece her bir kar tanesine, onu yaratanın kendisi olduğunu göstererek, “Ehadiyet mührünü” vuran; her bir hava zerresine dünyadaki bütün televizyon yayınlarını, radyo istasyonlarının yayınlarını, bütün konuşmaları ve görüntüleri yerleştiren, aynı hava zerresine dünyanın yaratılış anından günümüze kadarki bütün görüntüleri yerleştiren ve hava zerresinin bu vazifelerini de Hz. Adem Aleyhisselam’a öğreten Allah-u Teâla’nın vazifelendirdiği bu mümtaz sîmaya ve Allah’ın peygamberine cahil diyen ve bunu diyene destek olanlar ancak ve ancak kendi cehâletlerini ilan ederler. Hz. Adem Aleyhisselam’a ki bütün insanlığın atasıdır. Dolayısıyla benim de atamdır, büyük büyük dedemdir. Hz. Havva validemiz ki bütün insanlığın annesidir. Dolayısıyla bizim nurlu ninemizdir. Bu mübarek simalara cahil diyen ve bunu diyene destek olanlar şayet özür dilemezlerse biz de onların isimlerini değiştiririz. Kadın cinsinden olanlara “Ümmü Cehil”, erkek cinsinden olanlara ise “Ebu Cehil” deriz. Şayet bunu, Hz. Adem’e secde etmeyerek kibirlenen şeytanın yoldaşlığından dolayı yapıyorlarsa o başka… O zaman isimleri ve sıfatları daha değişik olur…