Sağıma, soluma, sosyal medyada yazılanlara, akıllı diye bilinen insanların yazdıklarına ve söylediklerine bakıyorum, inanın çok şaşırıyorum.
Yahu Müslümanlar, size ne oldu? 25. kare ile zihninizi mi çeldiler, gazozunuza ilaç mı karıştırdılar, mankurtlaşma operasyonuna mı mâruz kaldınız, dehşetli bir şekilde korkup aklınızı mı yitirdiniz, hortlak mı yaladı, şeytanla mı karşılaştınız, uyurgezer mi oldunuz… Yahu size ne oldu?!..
Mü’min erkeklere, mü’mine hanımlara bakıyoruz, kılık-kıyafetleri, oturup kalkmaları, davranışları, konuşmaları bir tuhaf… Bütün bunlardan da korkuncu, inançları, düşünceleri bir tuhaf…
Hangi akla hizmet ediyorsa, kalkmış, Allahu Azimüşşân’ın Zâtını da kabul etmeyen bir sistemi savunuyor. Hem de canla başla. Hem de âdeta vird-i zebân edercesine. “Sübhanallahi, Velhamdülillâhi, vallahü ekber! Velâ havle, velâ kuvvete, illâ billah” diyeceği yerde, devamlı o sistemi sayıklıyor, o sistemi müdafaa ediyor.
Müslüman öylesine tuhaflaşmış ki, Mün’im-i Hakikinin Allahu Azimüşşân olduğunu unutmuş. Gözünü sebeplere, izâfî güç kaynaklarına dikmiş. Kendisini Yaratan Allahu Teâlâ, sanki kendisini başıboş bırakmışçasına, hiçbir hüküm va’z etmemişçesine davranıyor.
Gıybetin ekberü’l kebâir günah olduğunu unutmuşçasına hareket ediyor. Habire ölü kardeşinin etini çiğnercesine gıybetini yapıp duruyor. Neredeyse gırtlağına kadar faize bulaşmış, tabakhanedeki dabaklar gibi bundan rahatsızlık duymuyor. “Göz zinası” olduğunu unutmuşçasına davranıyor. Haremlik-selamlık bütünüyle unutulur hale gelmiş. Miras Allahu Teâlâ’nın emri üzerine taksim edilmiyor. Hele kız çocuklarına mîrastan hak verilmiyor. Zekât/öşür ya hiç verilmiyor ya da verilse de yerli yerince verilmiyor. (Fakirin hakkı kaybolmuş durumda). Allah’ın hükümleri uygulanmıyor, kimsenin umurunda değil. Allah’ın haram kıldıkları, “Bu yasak bölgeye kesinlikle girmeyin!” dedikleri, muharremat sınırı alenen çiğneniyor. Hatta Lut kavminin işlediği şen’i fiili işleyenlere resmî hak verilmeye başlanmış durumda. Müslüman bütün bunlara da seyirci.
Hangi birini sayalım: Müslüman demek, bir Müslüman kardeşinin ayağına diken batmış olsa, onun acısını hisseden, kendi ayağına batmışçasına elem duyan demek. Yahu bırakınız ayağa diken batmasını, Müslümanları koyun boğazlar gibi boğazlıyorlar, en ağır işkenceye tabi tutuyorlar. (Arakan’da, Keşmir’de, Doğu Türkistan’da, İdlib’de yapılanlara bakınız!) Müslüman, bırakınız “ah!” demeyi, sadece seyrediyor.
Müslümanların birliği yok edilmiş, dirliği tarumar edilmiş, başı kaybedilmiş. Müslüman bu kaybettiklerinin peşine düşeceğine, üç kuruşluk menfaati için didiniyor.
Yahu Müslümanlar! Size ne oldu? Ruhsuz cesetlere dönmüşsünüz. Gayret yok. Hamiyet yok. His yok. Düşünce yok. Muhakeme yok. Araştırma yok. Okumak yok. İlim ve irfan edinme teşebbüsü yok.
Ey Müslüman! Seni uyandırmak için ne yapmalı! Şöyle etrafına dön bir bak. Dünü, önceki günü hatırla. Dostunu, düşmanını, etrafında dönen dolapları tanı.
Yarın uyandığında çok geç olabilir. Efendimiz’in (asm) hadis-i şerifi var. “İnsanlar uykudadırlar, ölünce uyanırlar!” diye. Demek ki gaflet insanın mayasında var. Ancak biz Müslümanların Kur’an’ımız var, Hadis’imiz var. Bu iki temel kaynak bizleri gafletten uyandırmak için yeterli. Sevgili Peygamberimiz; “Mûtû! Kalbe ente mûtû!” [Ölmeden evvel ölünüz!] buyurmuş. Bunun mânâsı, ölüm gelmeden önce, ölümü hatırlayarak, ölüm sonrası hayat için çalışmak, gayret göstermektir. Zaten bu şuûrda olan bir Müslüman gaflete düşmez. Bir an uyumayı, istirahati de düşünmez. Haramlardan şiddetle kaçınır, ibadetlerini aksatmaz, cihaddan geri durmaz. Allah’ın Zatını bile kabul etmeyen Muattıla gürûhunun fikirlerini terennüm etmeyi, onların sistemine meddahlık yapmayı bırakın; onlardan tiksinerek fersah fersah uzaklaşır. Edille-i Şer’iyyeye (Kur’an’a, Sünnet’e, İcma’a ve kıyasa) sımsıkı sarılır.
Bu yazdığım konu, nicedir zihnimi meşgul ediyordu. Bilmem düşüncelerimi anlatabildim mi? İnanın şu Müslümanları nasıl uyandıracağımı henüz bulabilmiş değilim. Farkındayım, bütün yazılarımız ve sözlerimiz, demirci öksürüğü gibi, bu kadar hay huy arasında kaybolup gidiyor…