Kökümüzden Kopararak
Kökümüzü Kazımak İstiyorlar
Onlar çok şuurlu, çok bilgili, çok plânlı ve organizeli çalışıyorlar. Hedeflerine doğru, adım adım yürüyorlar. Ne yaptıklarını çok iyi biliyorlar. Ne yapacaklarını ise en az 50 yıl önceden hazırlıyorlar.
Onlar, bizi “başsız” bırakmak için çalıştı, bunu başardılar.
Onlar bizi cahil bırakmaya çalıştı, bunu başardılar.
Onlar bizi, tefrika silahı ile vurmak istedi, bizi binlerce parçalara bölmeye çalıştı, bunu başardılar.
Onlar, darbelerle, savaşlarla kimyamızı bozdular. Nüfusumuzu azaltmaya çalıştılar. İffetimize, namusumuza göz diktiler.
Onlar bizi kökümüzden kopararak, kökümüzü kazımak istiyor. Hedefleri, topraklarımızı, bütün varidatımızı ele geçirmek, bizden sağ kalanları köleleştirmek, ucuz işçi yapmak.
Sosyal medyada dikkat çekici bir resim vardı. Yüzlerce kökünden koparılmış, kütükleri taşıyan koca bir TIR bir ağaca çarpmıştı. Uçurumun kıyısında olan o kökleri sağlam ağaç o koca kamyonu durdurmuş, uçuruma düşmesini engellemişti. İbretlik bir resim… Demek ki kökünden koparılırsan kütük olursun. Köküne bağlı kalırsan, belki de binlerce kütüğü uçuruma yuvarlanmaktan kurtarırsın.
Onlar bizim kütük olmamızı istiyor. Okumayan, araştırmayan, sorgulamayan, bir kütük. Rabbimiz (c.c.) bize, “Oku!” buyuruyor. Bill Gates ve aveneleri ise elimize akıllı telefonu, tableti veriyor, “Okuma! Buna bak!” diyor. Hemen peşinden de kendi duyacağı sesle, “Avanak!” diyor.
Sesimin yettiği kadar feryat etmek istiyorum: UYANIN! UYANIN! Merhum Erbakan Hoca’mızın dediği gibi, toprak ayağımızın altından kayıyor. UYANIN!
Topraklarımız ecnebilere satılınca, bir sayın bakan, “Yabancıların topraklarımızı alıp götürecek halleri yok ya!” dedi. Yüzlerce tesislerimiz, fabrikalarımız, limanlarımız yabancılara satıldı. Yabancılardan yüzlerce, binlerce kanun aldık. Bu ülkenin çocuklarına, gençlerine, dinini, tarihini, kültürünü, ecdadını, medeniyetini, âdab-ı muaşeretini, öğretmedik.
Bizler kardeş idik. Kardeşlik bağlarımızı kopardılar. “Cı” dediler, “cu” dediler. “Cı, cu”cular birbirinin gırtlağına sarıldı, birbirinin gölgesine kurşun sıkacak hale geldi. Onlar halimizi keyifle seyrettiler. Onlar BOP dedi, BİP dedi. Biz aval aval bakıverdik. Bir baktık ki, Irak, Suriye, Libya, Yemen, Afganistan viran olmuş. İşte gözler önünde, zalim oğlu zalimler Doğu Türkistanlıları köleleştiriyor. Kamplarda topluyor. Müslümanların evlerine zorla Çinli erkeği yerleştiriyor. Daha neler neler yapıyor, söylemeye dilimiz varmıyor. (Bir herif de durmadan Çin’i müdafaa ediyor. Be adam, bari git Çin’in fahri konsolosu ol! Unutma, zulme rıza zulümdür. Bu millet de zalimleri sevmez.) İşte Gazze, habire bombalanıyor. Hastaneler bile bombardımandan nasibini alıyor. İşte Filistin, gariban Müslümanların durmaksızın evleri yıkılıyor, toprakları işgal ediliyor. İşte Arakan, işte Keşmir, işte Afganistan!
Ah Müslüman! Seni kökünden kopararak kökünü kurutmak istiyorlar. Hâlâ uyanmayacak mısın? Hâlâ gözünü açmayacak mısın?
Çare mi? Köküne, kökenine sahip çıkacaksın. Değerlerine sımsıkı sarılacaksın. Asr-ı Saadet’teki İslâm’a döneceksin. Resul-i Ekrem’in (a.s.m.) getirdiği dine, GERÇEK İSLÂM’a, Kur’an’a ve Sünnet-i Seniyye’ye sımsıkı sarılacaksın! İşte o zaman, kırk sahabenin kırk senede kırk devleti mağlup etmesi gibi, bu zalimlerin karşısına dikilebilirsin. Onlara diz çöktürüp yaptıklarının hesabını sorabilirsin.
Evet, onlar organizeli çalışıyor. Onlar komite, onlar örgüt. Ancak sende onların hayal bile edemeyeceği bir güç var: Kur’an ve sünnet ile şuûrlanmış, kardeşlik… İttihad-ı İslâm… Kökümüze, kökenimize sahip çıkma basireti… Kütük olmayı bırak, çınar ol! Haydar-ı Kerrar gibi, yiğit bir arslan ol! Merak etme, o vakit Zülfikar’ın da olur. İşte onların korktuğu da budur…