Ankara Büyükşehir Belediyesi HALK EKMEK Fabrikası Genel Müdürü (giderayak, Mart ayında) kendi maaşına 24 000, Yardımcılarının maaşlarına da 10 000 lira ZAM yapmış.
Kendi maaşı (brüt 52.827) net OTUZ BEŞ BİN 717 lira, yardımcılarının maaşı da net YİRMİ ÜÇ BİN lira olmuş.
Genel Müdür denilen Adam, ayrıca ayda 7 000 lira da, Yönetim Kurulu Başkanı olduğu için maaş alıyormuş.
Bu duruma göre, Genel Müdür ile 3 Yardımcısının brüt maaşlarının ödenebilmesi için 221 450 (İKİ YÜZ YİRMİ BİR BİN dört yüz elli) ekmek satılması lazımmış.
Yani, bu Genel Müdür ile 3 Yardımcısı ayda 221450 EKMEK YEMİŞ gibi oluyorlarmış.
Günde 1-2 tane UCUZ EKMEK alabilmek için Halk Ekmek Büfesi önündeki “VARLIK” KUYRUKLARINDA bekleyenlerin kulakları çınlasın.
***
Trabzon Sağlık Müdürlüğü bünyesinde bulunan DOKTOR, hemşire, ebe, sağlık teknisyeni gibi 100’e yakın görevli; hastayı ve hastaneyi görmeden, nöbet falan tutmadan MASA başında OTURARAK, hastanelerde görevli olanların 2-3 misli maaş aldıkları ortaya çıkmış.
Kimmiş bunlar ?
AKePe’li Milletvekillerinin, il ve ilçe teşkilatı yetkililerinin eşi, oğlu, kızı, kardeşi, yeğeni, akrabası vs.
***
“BAL TUTAN PARMAĞINI YALAR” denir ya, doğrudur.
Bal peteğini KOVANDAN çıkardıysam, BALLANMIŞ olan kendi parmağımı ben yalarım, başkasına yalatmam.
Ama, bu petekte başkalarının hakkı varsa PETEĞİN tamamını ben yemem.
Bunlar, göstere göstere PETEĞİN tamamını yiyor veya bal KAVANOZUNUN tamamını kendileri YUTUYOR.
Bunu görenler de, karınları GURULDAYARAK ve kendi kendilerine YALANARAK gözleri yaşlı, bunların kapılarında BEKLEŞİP duruyorlar.
Ve hâlâ bu YİYİCİLERİN peşinden gitmeyi marifet belliyorlar. Acaba bize de bir şeyler (bir kemik parçası, bir bayat ekmek veya peteği yutanların parmaklarından yere dökülecek bir damla bal … falan) düşer mi diye ?
Ben, bu baştaki YİYİCİLERE bir şey demiyorum.
Ve hatta, böylesine MARİFET gösterebilme CESARETİNE sahip oldukları için, yediklerini (kendi aklımca) HELÂL ediyorum, AFİYET şifâ olsun diyorum.
Ve de, söyleyeceklerimi üstlerine almamalarını rica ediyorum.
Benim sözüm, bu YİYENLERİN peşi sıra KUYRUK sallayıp önlerinde BEKLEŞENLEREDİR.
Ve ben, bunlara YALLOZ diyorum ve YALLOZLUĞUN ne olduğunu aşağıda açıklamaya çalışıyorum:
YALAKA, YANDAŞ, YALTAKÇI, YARDAKÇI, YAĞCI, YAVŞAK falan filan.
Son 10 seneden beri dillerden düşmeyen kelimeler.
Bizim köylerde söylenen tek kelime, bunların hepsini içine alır:
YALLOZ !
İTLER için hazırlanan yemeğe, bizde “YAL” denir .
Eskiden tabak-çanak, kap-kacak fazla olmadığı için hayvanların yem kabı, koyunlar için daha geniş) taştan oyulmuş ve leğen şekline getirilmiş yerlerdi.
Her evin önünde böyle oyuk taşlar olurdu ve YAL da bunlara konurdu.
Bu YAL, bazen akşamdan artan bulgur pilavı ve KEMİK, bazen ayran içine doğranmış EKMEK olurdu.
İTLER gelir, bunu şapur şupur yalayarak veya kemirerek yerdi.
Hayvancağız, sahibinin o taş kaba yaklaştığını görünce KUYRUK sallayarak peşinden gider.
Yedikten sonra da minnet ve şükranla sahibine bakar ve ondan emir beklercesine etrafında dolaşır.
Hayvancağızın, sahibinin kendisine verdiği YAL’ın nereden ve nasıl geldiğini bilmesi imkânsızdır.
Zaten kendisini ilgilendiren bir husus da değildir.
HELAL mi HARAM mı bilmez ve karışmaz.
SADAKATİNİ azaltmaz.
İşte bizde, SAHİBİNDEN böyle YAL bekleyen İT benzeri MENFAATPEREST insanlara, YALLOZ denir.
Ve Yalaka, Yandaş,Yağcı,Yardakçı, Yaltakçı gibi kelimeleri içine alır.
YALLOZ tabiri KÖPEKLER için kullanılmaz.
İT kelimesi, KÖPEKLERİ hakir görmek için söylenmez.
Köpekler sadıktır, vefalıdır.
Sahibinin zengin veya fakir olmasına veya zenginken FAKİRLEŞMESİNE bakmaksızın sadakatini devam ettirir.
Ama YALLOZ insan, HAYIRSIZDIR, vefasızdır; YAL’ı kesildiği anda, kendisine YAL veren eli ISIRIR, ona DÜŞMAN kesilir.
Sadece MENFAAT peşinde koşan böyle insanlara İT ve YALLOZ kelimesi yakışır.
İşte zamanımızın YALLOZLARI bunlardır ve bunlar da böyle insanlardır.
Ne dersiniz; vaziyet böyle ve bu insanlar da öyle midir ?