İSLÂM âleminin hâli, MÜSLÜMANLARIN ahvâli hakkında ufak bir hatırlatma.
Afganistan’ın bir bölgesi ÇEKİRGE sürülerinin İSTİLASINA uğramış; buğday tarlaları yağmalanmış, TÂLÂN edilmiş;
Afgan halkı EKMEĞE muhtaç olacakmış.
Bu, bir FELÂKET imiş !
İşte buna İTİRAZ ediyorum ve “bu bir FELAKET değildir, Nİ’METTİR” diyorum !
( NİMET = 1)İyilik, lûtuf, ihsan, bahşiş. 2)Azık, yiyeceğe, içeceği dair şeyler, ekmek. 3)Saâdet, mutluluktur. VELÎNÎMET de, besleyen, yedirip içiren demektir)
Zira, ÇEKİRGE her iklimde YENİLEBİLİR !
Ve yenmesi de SÜNNET-i SENİYYE’dir (yani YÜCE bir EMİRDİR).
Cenab-ı Peygamber, Hadis-i şeriflerinde; “iki ölü ve iki kanlı bize HELÂL oldu” İki ölü; ÇEKİRGE ile balık, iki kanlı ise; karaciğer ve dalaktır” demiştir.
Yani, ÇEKİRGE istilası KÖTÜ bi şey DEĞİLDİR.
Bakın hele !
Abdullah İbni Ebû Evfâ radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber yedi GAZÂ (savaş) yaptık. O gazvelerde ÇEKİRGE YEDİK.
Diğer bir rivayete göre, Resûl-i Ekrem ile beraber ÇEKİRGE YEDİK, dedi. (Buhârî, Zebâih ve’s-sayd 13; Müslim, Sayd ve’z-zebâih 52. Ayrıca bk. Tirmizî, Et’ime 22; Nesâî, Sayd ve’z-zebâih 37)
Çekirgenin yenebileceğine, hatta kesilmeden yenebileceğine dair İslâm âlimlerinin fikir birliği (İCMÂ) vardır. Yalnız Mâlikîler ÇEKİRGENİN KESİLMESİNİ gerekli görmüşlerdir.
İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe ise çekirgeyi balık gibi kabul etmiş, onun, ölü olarak bulunsa bile yenmesinde bir sakınca olmadığını söylemiştir. (Daha fazla bilgi için bk. Tecrid Tercemesi, XII, 18-19)
Evet, niçün olmasın ki ?
Çıtır Çıtır,
ÇEKİRDEK ÇEKİRGE !
Aslında ve esasen FAKİRLİK ve SEFİLLİK Müslümanlar için çok büyük bir LÛTUFTUR, ihsandır, iyiliktir ve yani, Allah tarafından verilen bir HEDİYEDİR.
Unutmayın ki, “HUZUR İSLÂM’dadır” ve “ZAFER de İSLÂM’ın olacaktır”
Ama önce, yani bu dünya hayatında Müslümanlar SEFİL, rezil, ZELÎL (aşağılık) olacak sonra da, yani ÖTE Dünya’da CENNET hayatı yaşayacaktır.
Niçün böyledir ?
Çünki, HADİS-i Şerifler böyle demektedir.
Yani, fakr u zarûret ve SEFÂLET, neticeten SELÂMET demektir !
İşte onlardan (50 tanenin içinden seçtiğim) 4 tanesi:
1-BELÂYI NİMET ve RAHATLIĞI MUSİBET saymayan, imanı kâmil olan bir MÜ’MİN DEĞİLDİR. (Taberanî: İbni Abbas “r.a.”)
2-FAKİRLİK, Allah’tan gelen bir SEVGİDİR. Onunla ancak mü’minlerden sevdiği kimseyi müptelâ kılar. (Ahmed Ziyâüddîn Gümüşhânevî, Râmûz’ül Ehâdîs)
Mübtelâ= (Belâ’dan) Düşkün, tutkun demektir.
3-Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor: “Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: ‘Fakirler, cennete, zenginlerden beşyüz yıl önce gireceklerdir’ (Tirmizî (2352) İmam-ı Nevevî, Riyâz’üs-Sâlihin Tercümesi)
4-Ebu Muhammed Fedale b. Ubeyd el-Ensarı (r.a.), Resûlullah (s.a.v.)’den şöyle işittiğini anlatıyor: “İslâm’a kavuşturulan, KIT kanaat GEÇİNEN ve kanaat getiren kimseye ne MUTLU” (Tirmizî (2350), İmam-ı Nevevî, Riyâz’üs-Sâlihin Tercümesi)
Bu durum bize, İSLÂM âleminin niçün AÇLIK ve YOKSULLUK içerisinde olduğunu göstermektedir.
Yani bunun, Allah tarafından Müslümanlara verilen bir “HEDİYE” olduğu görülmektedir.
Ancak, Müslümanlar bunun farkına varamamakta, bunu takdir etmekte ÂCİZ kalmakta ve SABIRSIZ davranmakta ve “KÂFİR” dediklerinin koltuk altlarına, etek altlarına sığınabilmek için yollarda TELEF olmaktalar.
YAZIK, çok YAZIK !