Herhalde herkes biliyordur ki, ADALETİN olmadığı yerde yaşamak insanlar için bir EZİYETTİR.
ÂDİL bir ortamda insanların, at, eşek veya develerle seyahat etmeleri; soygunların veya eşkıyâlığın (şekavetin) hüküm sürdüğü bir ortamda lüks arabalarla otobanlarda seyahat etmelerinden daha iyidir.
Saray yavrusu evlerde, hırsızlığa veya soygunlara karşı muhafızlarla oturmak, bir kulübede çoluk çocuğunla huzur içinde yaşamaktan daha iyi olamaz.
Adaletin, hırsız çeteleri veya mafya bozuntuları tarafından ayarlandığı bir ülkede büyük şehirlerin gökdelenlerinde elektronik cihazlarla donatılmış bürolarda çalışmaktansa, âdil ve huzurlu bir ortamda dağ başında çiftçilik yapmak çok daha hayırlıdır.
Adaletin OLMADIĞI bir ülkenin veya ortamın insanları ile ÂDİL bir ülkenin veya toplumun insanları arasında korkunç farklar vardır.
Âdil olmayan toplumun insanları huysuz ve huzursuz, âdil toplumların insanları ise iyi huylu ve huzurludur. Ve tabii ki, aynı zamanda sevgi doludur. Hem sever ve hem de sevilir. Maddi zenginlik hiç önemli değildir.
İnsanların birbirini sevmesi, hürmet etmesi, yardımlaşması, ancak ve ancak adaletin tam olarak gerçekleştiği ortamda ve toplumlarda olur.
ADALETİN OLMADIĞI yerde ZULÜM vardır.
Suçluya karşı da âdil davranıp ancak yeteri kadar ceza verilmelidir. Cezada haddin aşılması da, bir nevi ZULÜMDÜR ve yeni bir suç işlemedir. Ceza verilirken zalimce davranarak mazlum yaratılmamalıdır.
Peki ADALET ne demektir ?
Adalet, Arapça bir kelimedir ve hakka riayetkârlık, hak tanırlık, doğruluk demektir.
Adaletin temeli “HAKK”tır. HAKK da (ilk manâsı Allah’tır ki, şu anda konumuz dışındadır) doğruluk ve insaf, bir insana ait olan şey, dava ve iddiada hakikate uygunluk, layık, münasip manâlarına gelir.
HAKK, insanların beklentisidir. Hakk, insanlığın en büyük özlemidir.
HUKUK da, Hakk’ın çoğuludur ve haklar, hakikatler, kanunların verdiği haklar ve hâkim-savcı, avukat yetiştiren okul manâlarındadır.
ADALET, insaf, vicdan, merhamet kavramlarının birleşiminden ortaya çıkan insanlık için vazgeçilmez bir tabirdir.
VİCDAN: Bir manâsı, insanın içindeki iyi ile kötüyü ayırdeden duygudur. (Vicdan’ın bir diğer manâsı da, dindir, inançtır)
VİCDANLI insan” dediğimiz zaman, iyi ile kötüyü İSABETLİ bir şekilde ayırarak mağdur durumundaki birine acıyan, İNSAF duygusuna sahip olanı kastetmekteyiz.
İNSAF ise, merhamete, vicdana veya mantığa dayanan ADALET demektir.
MERHAMET (rahm) biraz farklıdır ve ŞEFKAT gösterme, acıma, birini esirgeme demektir.
ADİL bir karar verebilmek için, bunların MUHAKEME gücü ile harmanlanması lazımdır.
Bunun için MANTIKİ ilkelere göre düşünebilmek gereklidir.
MANTIKÎ düşünme, birbirine bağlı olarak düşünme; bir hükme, bir sonuca varabilmek için zihinde inceleme, akıl yürütmedir.
MUHAKEME yürütme, bir meselenin çözüm yollarını düşünmeye, bulmaya çalışarak AKIL yürütmek demektir.
Benzer olayların mukayesesini yaparak sanığın ve mağdurun veya davacı ile davalının, olayların içindeki durumunu kanun hükümlerini de uygulayarak, VİCDANINA danışıp çözmek için çok okumak lazımdır.
Bu şekildeki adalet hissi, suçlu olanlara da uygulanmalıdır ki, cezada da bir ölçü olsun. Ölçüsüzce verilen ağır cezalar, SUÇLUYU da MAĞDUR durumuna düşürebilir ve kamu vicdanı zedelenir. Ortaya ZÂLİM bir adalet çıkar.
SUÇLULARA da, ancak HAK ETTİĞİ kadar ceza vermek gereklidir. Ve MAĞDURU da düşünmek lazımdır.
Yani unutulmamalıdır ki, ZALİME MERHAMET, MAZLUMA ZULÜM demektir.
ÂDİL olmak, adalete göre karar vermek kolay iş değildir.
ADALET, İNTİKAM almak değildir.
Böyle bir adalet ZULÜM demektir.
Belki de yüzlerce tarif ve izah tarzı olmakla beraber, kısacası ADALET, HAKLININ HAKKINI, SUÇLUNUN da CEZASINI TAM OLARAK VERMEK demektir.
Adalet, İNTİKAMCI değildir.
Adalet, herkes için aynıdır.
Adaletin bulunmadığı bir ülkede herkes suçludur.
MASUMLARIN KORKTUĞU yerde ADALET de, hukuk da, adliye de yoktur.
Adalet, toplumun ŞAH DAMARIDIR.
Adalet MÜLKÜN TEMELİDİR. Buradaki “mülk” kelimesi, bir devletin ülkesi demektir. Bu itibarla Adalet, DEVLETİN de TEMELİDİR.
Pekiiiii, bu TEMEL, memleketimizde var mıdır ?